12 Nisan 2009 Pazar

10 Nisan 2009 Cuma

:(




hola!


bahar geldi camımdan içeri girdi kendini burnuma kadar soktu.

alerji var feci halde ama o bile güzel çünkü kaşınmak iyidir,sağ kulağımda bi ağrı var öte yandan sebebini çözemedim -bahardan bağımsız olarak-,üstelik mutluluktan dizimi kanattığım da olmuştu.

güneş gözlüklerimi yeniden meydana çıkarttım bu yüzden neşeliyim ama vidası gevşemiş sallanıp duruyo !
yeni oluşumlar için beklediğim ilham da dün çıkageldi.

şimdi bahar geldi ya, ondan ''R'' lerim uçtu gitti.

4 Nisan 2009 Cumartesi

storyteller


''iyi bir hikayenin içinde kaybolmak gibisi yoktur.''sloganıyla çıktığım yolu(eger çocukluk anılarım beni yanıltmıyorsa Hallmark’da duymuştum bu sözü.ve o kadar büyülenmiş olacağım ki,o günden sonra okuduğum her kitapta,izlediğim her filmde kaybolma hissini arar olmuşum.sahi ne güzeldi Hallmark,Jack ve fasulye ağacını hatırlıyorum da...)sonunda kendime göre bir hikaye bulmanın sevinç ve coşkusunu yaşayarak noktalamış bulunmanın zafer kokan mutluluğu içindeyim.(İpek,parantez içlerini bu kadar uzatırsan konunun başıyla sonu arasındaki anlam bütünlüğünün katledilmesine sebep olursun derdi babam.)

neyse.

''kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi'' bence komik değil.o köstebek ben de olabilirdim.. sen de ...kaynak beyinin allah bir an önce iyiliğini verecek sanırım. Werner Holzwarth ve Wolf Erlbruch kaleme almış.(iletişim yayınları). Ayrıca çizimleri de inanılmaz !

wasssup doc?

böylesi bir cumartesi ben evde en rahat koltuğuma kurulmuş favori çizgi filmimin başlamasını beklerken mutfakta birileri şerefime yapılan patates köftesine tuz atadursun,
bense bir yandan düşünüyorum ; zavallı Daffy'i ezmekten büyük bir zevk duyan,warner bros evreninin fizik kurallarını istediği gibi değiştirebilen bu sadist tavşan nasıl oluyorda her olaydan büyük bir profosyonellikle zavar görmeden kurtulmayı başarıyor?!

garip işte.

'ulu havuçlar aşkına!! koca ada yok oldu.'

29 Mart 2009 Pazar

iuv

bir süre sadece yeşil çay içip,Norah Jones dinleyip,saçlarımı dağıtan rüzgarın tenimi ürpertmesini,(o ürpertiler ki tatlı eylül akşamlarında ince bir hırka eşlik ettirir omuzlarına.)batan turuncu güneşin denize yansıyan ışıklarını,yarım açılmış göz kapaklarımın arasından görüp keyiflenmeyi,uyumakla uyumamak arasında gidip gelmeyi istiyorum tarafımca doldurulmuş beyaz şezlongda.Günün en sevdiğim saatini yaşamak istiyorum,kitabım kucağımda bir yandan kek ve demli çay kokusu burnumda. . . . gidiyorum işte.


duydunuz sinyal sesini ve yalnızlık başladı ...........................................

dipnot.

özgür olamadıkça özgün olmayı beklemesinler.
Tanrı güneşini üzerimizden çekmemeli,gözümüze gözümüze sokmalı... sokmalı ki bizi yeni bir şeye uyandırmalı...

uyanmak dedim aklıma geldi.yarın sabaha karşı 4.30 gibi kalkıp İstinye Park'a gitmem gerçeğini ne güzelde unutmuştum.